Kişisel internet sitesinde yayımladığı yazılarıyla dikkat çeken Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Pladis ve GODIVA Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, Singapur ve Malezya gezilerinde edindiği deneyimleri paylaştı.
Murat Ülker, yazısında şu ifadelere yer verdi;
Bir goya: Singapur ve Malezya Gezisi
İlk gidişim bu coğrafyaya yaklaşık 40 yıl önceydi. Yine uzun bir bayram tatilini değerlendirmek için dünyanın bayramda çalışılan yerlerine gitmiştim. Zira eskiden beri üç günden uzun yani extended weekend harici tatillerde ateşli hasta oluyorum. Galiba işkoliğim! Rabbim şifa versin. Otelde bizi genç evli bir çift olarak Bayram tatiline gelmiş sanmış da kutlamış ve upgrade etmişlerdi. Singapur’da havaalanında gördüğüm tabelayı hala hatırlarım. Bir ironiydi; uyuşturucu taşımak ve kullanmanın cezası ölümdü. Sanki bilmiyordum, vazgeçtim geri dönüyorum diyebilecektiniz dünyanın öbür ucundan. Şimdi ise Batıda kısmen serbesti var kenevire, mazallah; ama ikaz ve kanun devam havaalanında. Ayrıca Singapur’da sakız çiğnemek ve satmak da yasaktır.
Bu kez Singapur’a indiğinizde fark ettiğiniz ilk şey, her yerde ejderha motiflerinin olduğunu fark etmek oluyor. Çin astrolojisine göre bu yıl Ejderha Yılı ve bu da şehrin her köşesinde kendini gösteriyor.
Ben ne olduğunu biliyordum yazayım: Çin astrolojisi 12 adet hayvandan oluşan, yıllık periyotlara değişen bir döngü. Ejderha ise beşinci hayvan, her birinin farklı özellikleri var mesela “ejderha yılı”nın özellikleri; gücün ve cesaretin sembolüymüş, şans ve refah getirici olurmuş, insanların bu yılda daha enerjik ve motivasyon dolu olduklarına inanıyorlar yani işlerine odaklanma ve büyük hedefler peşinde koşma yılı. Bir de verdiği enerjiyle yaratıcı fikirler ve cesur hamlelerle yenilik ve değişim yılı olur diyorlar. Tabii farklı kültürlere saygı duymakla beraber tahmin edersiniz ki bunlar benim için tevatürden ibaret…
Benim ziyaret amacımsa hem oradaki Godiva ve sair toplantılar, işler… Oldukça keyifli geçti. Hatta giderken eli boş da gitmedim, ejderha yılının anlamına uyacak özel bir hediye seçtim; Sevan Bıçakçıyan’ın narını onlara bereket nişanesi olarak götürdüm. Ama tabii ki çikolatadan iyi hediye yoktur, onçin Godiva ürünlerinden de hediye ettim.
Bu yazıyı yoğunluktan biraz geç yayınlanıyorum, zira Mart sonuydu gittiğimde. Neyse, Otelde benim doğum günümden haberdarmış; bana sürpriz doğum günü yaptılar. Otelde beni bekleyen hediyeler:
Singapur’da iş hanlarında en yeni ve dikkat çekici özellik, asansörlerin yüz tanıma sistemi ile çalışmasıydı. Yüz tanıma sistemi beni tanımadığı için asansör “denied” dedi ve çalışmadı. Her yere escort gerekti. Yine de bu yenilikçi teknoloji otelin modern ve ileri görüşlü yaklaşımını gösteriyordu.
Singapur’da goya yaparak birçok mağaza dolaştık ve her köşede Godiva ürünleriyle karşılaştık.
Özellikle havaalanlarında Godiva’ya rastlamak beni şaşırtmadı ama büyüklüğü ve ürünlerin çeşitliliği sevindirdi doğrusu.
Singapur’daki birçok dükkanda Godiva ürünlerini görmek, markanın ne kadar yaygın ve sevildiğini gösteriyordu. Goya esnasında yerel halktan methini duyduğumuz Mr. Bucket adında bir kafe keşfettik. Burada kendi arge (araştırma-geliştirme) ürünleri bulunuyordu. İlginç gayretler, sunum hoş, lezzetler başarılı ama tabii ki ancak küçük ölçekte kabil.
Yemek için “Samy’s Curry” benim için tercümesi “Sami’nin Yeri” adında salaş bir mekana gittik. Mekan salaş, tabaklar büyük bir parça muz yaprağından ibaret, başlangıçlar bizdeki eski asker karavanası gibi tenekelerden kepçeyle yaprağın üzerine boca ediliyordu; klima yok! Tüm bunlara rağmen, özellikle expatlar arasında oldukça popülerdi. Buradaki yemekler lezzetli ve samimi bir atmosferde sunuluyor.
Singapur’un gece ve gündüz manzaralarını yakaladığım fotoğrafları da yazıma ekleyeceğim. Bu görseller, şehrin 24 saat yaşayan dinamik yapısını ve ışıklarla bezenmiş gece görüntülerini gözler önüne serecek.
Singapur’dan sonra komşu ülke Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’a geçtik. Burada bulunduğum süre boyunca Ramazan Bayramı ile ilgili birçok etkinliğe ve dekorasyona rastladım. Bu, şehrin kültürel çeşitliliğini ve bayram kutlamalarına verilen önemi gözler önüne seriyordu. Bir örneği de tabii Kuala Lumpur’daki Godiva’daydı.
Malezya gezimizin bir parçası da büyük tedarikçimiz olan Johor’daki Sime Darby’nin sürdürülebilir palm yağı plantasyonu goyasıydı.
Plantasyon tüm adayı kapsıyordu. Burada bitkisel yağ hasat ve üretimi hakkında detaylı bilgiler aldık. Ayrıca, plantasyon goyasında birçok bilgilendirici yazı ve sözler bulunuyordu, onların özetini derledim, aşağıda bulabilirsiniz.
Plantasyondaki ziyaretimizin ardından, oradaki müzelerini gezdik. Müzede hasat ve üretimin tarihi ve süreci hakkında birçok ilginç bilgi ve fotoğraf vardı. Bunları mutlaka paylaşmalıyım.
Sime, Darby & Co.’nun hikayesi kurucuları William Middleton Sime ve Henry D’Esterre Darby ile Herbert Mitford Darby kardeşlerle başladı. 1905’te, İskoç William Sime, şansını denemek için Uzakdoğu’ya göç etti. Önceki iki iş girişiminde başarısız olan Sime, bu sefer Darby’nin desteğiyle şansını denedi. Banker Darby, kuzey Malaya’da mülk sahibi zengin biriydi. 1910’da Melaka’da, 500 dönümlük bir kauçuk plantasyonunu yönetmek için Sime, Darby & Co.’yu kurdular. Şirketin ilk ofisi deniz ulaşımının kolay olduğu Melaka’da kuruldu.
William Sime, işin büyümesinde kardeşleri John ve David Middleton Sime’den destek aldı. Şirketin mali durumu inişli çıkışlı olsa da Çin Malaya’lı iş insanı Tan Cheng Lock’un finansal desteği sayesinde başarılı oldu. Tan Cheng Lock, şirketin Londra Borsası’nda halka arz edildiği 1910’da yönetim kurulu üyesi oldu.
Sime, Darby & Co., plantasyon yönetiminde başarılı olduktan sonra işlerini genişletti. 1915’te Londra’da bir ofis kurarak Sime Darby kauçuğunu pazarlamaya başladılar. 1958’de İngiltere’de şirketleştiler. 1960’larda, şirketin kauçuğa bağımlılığını azaltmak için nebati yağa yöneldiler.
Şimdi de biraz plantasyonlara ev sahipliği yapan ada ile ilgili bilgi vereyim..
Carey Adası, Malaya Yarımadası’ndaki Britanya koloniyal çıkarlarının ve Malaya plantasyon endüstrisinin gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Ada, Edward Valentine Carey’nin adını taşır. 1865’te Ceylon’da (şimdi Sri Lanka) doğan Carey, 1882-1891 yılları arasında Ceylon’da kahve yetiştiriciliği yaptı. 1892’de Malay Straits Plantasyoncular Birliği’nin kurucu başkanı oldu ve aynı yıl Selangor’da ilk plantasyonunu kurdu.
Adada kauçuk, hindistancevizi, çay ve diğer bitkiler yetiştirildi. 1920’lerde kauçuk fiyatlarındaki düşüş ve İkinci Dünya Savaşı’nın zorlukları adadaki işleri olumsuz etkiledi. Savaş sonrası, Carey Adası’ndaki plantasyonlar yeniden canlandırıldı. 1960’ta Pataling Estates, Jugra Land and Carey Ltd.’i satın aldı ve adada büyük ölçekli palm yağı palmiyesi plantasyonu kuruldu.
Carey Adası’ndaki yerli topluluk, Malay Yarımadası’nın önemli yerli kabilelerinden biri olan Mahmeri kabilesine aittir. Mahmeri kabilesinin şefi, 1899’da Carey’in adaya gelişine izin verilmesi talimatına uydu. Bu kabile ile Malay yöneticileri arasındaki ilişkinin uyumunun bir göstergesidir.
2006 yılında, CIMB Investment Bank, Synergy Drive Sdn. Bhd.’yi kurarak Kumpulan Guthrie Berhad, Golden Hope Plantations Berhad ve Sime Darby Berhad dahil olmak üzere borsada işlem gören şirketlerin 31 milyar RM’lik birleşmesini düzenlemekle görevlendirdi. Birleşik grup, Malezya ve Endonezya genelinde 600.000 hektarlık plantasyon arazisini yöneten 100.000’den fazla çalışanı ile dünyanın en büyük listelenmiş palmiye yağı üretim grubunu oluşturmayı hedefledi. Bu yeni şirketin yıllık 2,5 milyon ton palmiye yağı üretmesi ve bu miktarın o dönemdeki dünya üretiminin yaklaşık %6’sını temsil etmesi bekleniyordu.
Birleşme Ocak 2007’de tamamlandı ve birleşik varlık Sime Darby Berhad olarak yeniden adlandırıldı. 27 Kasım 2007’de Sime Darby Berhad, 59,5 milyar RM değerle Borsa Malaysia’da yeniden listelendi. Böylece değeri %80’den fazla bir artış gösterdi.
Bugün, Sime Darby Plantation Berhad, dünya çapında sertifikalı sürdürülebilir palmiye yağı (CSPO) üretiminde yaklaşık %14,7 paya sahip olarak dünyanın en büyük üreticisi konumundadır. Toprak rezervleri, ekim altında yaklaşık 590.000 hektar dahil olmak üzere 740.000 hektardan fazla genişlemiş olup, dikili arazi açısından dünya çapında en büyük palmiye yağı plantasyon şirketi olarak konumunu sağlamlaştırmıştır.
Güneydoğu Asya bölgesinde, bilhassa Malezya ve Endonezya’da palm yağı üretimi plantasyonlarda gerçekleştiriliyor. Çoğunlukla Türkiyemizden doğuya doğru dünyanın doğu yarısında çok kullanılan bir bitkisel yağdır. Amerika kıtasında ve Avrupa’da kısmen üretilip kullanılan soya ve kolza yağlarına göre, gerek üretim verimi, gerek lezzet ve kullanım açısından kozmetik dahil daha zengin özelliklere sahiptir. Mesela Kolza yağını ele alalım. Kanola, tanesinde bulunan %38-50 yağ, %16-24 protein, zengin oleik ve linoleik asit miktarı ve yağının kaynama noktasının yüksek olması sebebiyle önemli bir yağ bitkisidir. Genetik kökeni Anadolu’dur. Kanola, ülkemizde Kolza veya Rapiska olarak da bilinmektedir.
Mesela her ne kadar şimdi giderilmiş olsa da kolza bazı sakıncalara (sahipti. Ülkemize ise Balkanlardan gelen göçmenler ile kolza adı ile 1960 yıllarında getirilmiş ve Trakya’da ekim alanı bulmuştur. Ancak o yıllarda kolza ürününün yağında insan sağlığına zararlı Erusik asit, küspesinde de hayvan sağlığına zararlı Glukosinolat bulunması nedeniyle 1979 yılında ekimi yasaklanmıştır. Kolza’da erusik asit ve glukosinolat ihtiva etmeyen çeşitler araştırmalar sonucu geliştirilmiştir.Bu çeşitler ilkönce Kanada’da ıslah edilmesi nedeniyle kanola adı verilmiştir (*).
Soya yağı ise kızartmalarda önlenemeyen bir balık tadı bırakıyor ağızda. Keza palm fraksiyonlarının yerini tutabilecek ve rekabet edebilecek başka bir yağ cinsi şu anda bulunmuyor. Kullananların durumu açısından bakınca ise, dört milyar insan şu anda batılılardan daha sağlıklı, uzun ömürlü diyorum. En azından bir dezavantaj görmüyorum. Siz bu konuda gerçek uzmanların, özellikle de gıda mühendislerinin yazıklarına çizdiklerine odaklanın. Daha önce sözünü ettiğim, önsözünü niye yazdığımı açıkladığım, önemli gıda mühendislerimizden Ebru Akdağ’ın kaleme aldığı Soframızdaki Hurafeler kitabının 162’inci sayfasında “Palm Yağından Korkmalı Mıyız?” bölümünü mutlaka okumalısınız mesela.. (https://muratulker.com/y/gida-ve-beslenmeye-bilimsel-bakis/)
İnternete girip, araştırma yapıp doğru bilgiye ulaşacağınızı da sanmayın çünkü hem soya, zeytinyağı, Ayçiçek yağı hem de palm yağı üreticileri kendilerinin üstün olduklarına dair bir Arama Motoru Optimizasyonu (SEM) savaşı veriyorlar. Yaptıkları reklamlarla kendi mikrobloglarını önde çıkarıyorlar. Hatta çevre faktörleri açısından bakıldığında bunun doğu ile batı arasında bir ticari rekabet savaşı olduğu apaçık görülmektedir. Bilimi alet ediyorlar. Bilhassa şimdiki adıyla Guthrie, eski Sime Darby şirketini ben yaptığım goyada çevre hususunda pek hassas buldum. Gerek pestisit kullanımında, gerek ormansızlaştırma, gerek yerel ilişkilerde kullandıkları yöntemleri hayretle izledim, öğrendim:
Endonezya’da yaptığım benzer goyalarımda da çevre faktörleri hakkında izlenimlerim benzer ve müspettir.
Fakat şunu mutlaka belirtmeliyim: Lezzet aroma açısından iyi bir tereyağının ve keza buna sağlık beklentilerimizi eklediğimizde ise zeytinyağının yerini hiçbiri tutamaz. Ama gel gör ki maliyet, temin, satın alma gücü büyük engel oluşturuyor (https://muratulker.com/wp-content/uploads/2021/02/zeytinlikten-sofraya.png)
Bizdeki duruma gelince: Bizim mahsulümüz olan ayçiçek yağı en iyisidir ve yine yetiştirdiğimiz pamuktan elde edilen pamuk yağı ile birlikte oleokimya endüstrisi (**) dahil nerdeyse tüm gereksinimlerimizi de karşılar, her işimize yarar. Ama ne hikmetse ikisini de yeterli miktarda yetiştirmeyiz boş duran topraklarımızda.
Singapur ve Malezya gezim, hem iş hem de kültürel açıdan dolu dolu geçti. Bu yazıyı hazırlarken, deneyimlerimi ve gördüklerimi sizlerle paylaşmak istedim. Umarım bu yazı, oraları ziyaret etmeyi düşünenlere ilham verir.
Önerim hayatınız boyunca elinizden geldiğince sizler de goya yapın, yeni yerler keşfedin ve her anın tadını çıkarın, hem bu esnada mutlaka karşınıza çıkacak olan Godiva çikolataları da yersiniz!